Yönetim Kurulu Üyeleri Sorumluluk Serisi – 2: İbra Kurumu: Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluktan Kurtulmasının Sınırları

Yönetim Kurulu Üyeleri Sorumluluk Serisi – 2: İbra Kurumu: Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluktan Kurtulmasının Sınırları

Yönetim Kurulu Üyeleri Sorumluluk Serisi – 2: İbra Kurumu: Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluktan Kurtulmasının Sınırları

21 Kasım 2025
Yönetim Kurulu Üyeleri Sorumluluk Serisi – 2: İbra Kurumu: Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluktan Kurtulmasının Sınırları

Yazarlar: Şirketler Hukuku Departmanı, Prof. Dr. Ali Paslı, Av. Mustafa Şahin

Giriş

Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluğu, şirketin yönetim ve temsil fonksiyonlarının hukuka uygun biçimde yürütülmesini teminat altına alan bir sorumluluk rejimidir. Türk Ticaret Kanunu (“TTK”), bu rejimi yalnızca özen ve sadakat yükümlülüklerinden ibaret bir hukuki çerçeveye değil, aynı zamanda kurumsal yönetim ilkelerine dayalı bir hesap verebilirlik sistemine bağlamaktadır. Bu sistemde ibra kurumu, hem yönetim kurulunun sorumluluğunu sınırlayan hem de genel kurulun yönetim üzerindeki denetim yetkisini kullandığı kritik bir araçtır.

İbra, genel kurulun belirli bir faaliyet dönemine ilişkin yönetim ve temsil faaliyetlerinin hukuka uygun olduğunu kabul ederek, yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk talebinde bulunmayacağını ifade eden bir irade açıklamasıdır. Ancak ibra ne yalnızca teknik bir feragat işlemi ne de bir güven tazeleme prosedürüdür. İbra kararı, hem hukuki hem yönetsel nitelik taşıyan, içeriği bakımından titizlikle değerlendirilmesi gereken ve yönetim kurulu–pay sahipleri ilişkisini doğrudan etkileyen bir kurumdur.

Normatif Çerçeve ve Genel Kurul Yetkisi

İbra, TTK’da ilk kez sistematik olarak düzenlenmiş bir kurumdur. Kanun, yönetim kurulunun ibra edilmesini genel kurulun devredilemez yetkileri arasında sayarak, ibra kararının yalnızca pay sahiplerinin kolektif iradesiyle alınabileceğini kabul etmiştir. Olağan genel kurul gündeminin zorunlu unsurlarından biri olarak ibra, her hesap döneminde pay sahiplerinin önüne getirilmek zorundadır. Bu yaklaşım, ibra kararını kurumsal yönetimin ayrılmaz bir parçası hâline getirmektedir.

Kanunun ibra kararına ilişkin hükümleri, ibra kurumunu yalnızca içtihatlarla şekillenen bir uygulama olmaktan çıkarıp açık bir normatif zemine oturtur. İbra kararının geri alınamaması, pay sahiplerinin dava haklarına etkisi ve şirket alacaklıları bakımından sonuçları bu çerçevede düzenlenmiştir. Böylece ibra, hem iç ilişkide hem de dış ilişkide sonuç doğuran tek taraflı bir genel kurul tasarrufu hâline gelmiştir.

İbra Kararının Hukuki Niteliği

İbra, hukuki niteliği bakımından hem menfi borç ikrarı hem de sorumluluk talebinden feragat unsurlarını bünyesinde barındıran karma bir işlemdir. Genel kurul, yönetim kurulu üyelerinin belirli bir döneme ilişkin faaliyetlerinin hukuka uygun olduğunu tespit eder ve bu faaliyetler hakkında şirket adına sorumluluk davası açmayacağını beyan eder. Bu yönüyle ibra, yalnızca geçmiş döneme ilişkin tazminat taleplerini etkileyen bir mekanizma değil, aynı zamanda genel kurulun yönetim politikasına ilişkin değerlendirmesini de yansıtan yönetsel bir karardır.

Bu karma yapı nedeniyle ibra kararı, şirketi bağlamakla birlikte pay sahipleri ve alacaklılar bakımından aynı derecede sonuç doğurmaz. Pay sahiplerinin ve alacaklıların doğrudan zararlarına ilişkin talepleri, ibra ile kendiliğinden ortadan kalkmaz.

Genel kurul tarafından ibra kararı, açık veya örtülü olmak üzere iki şekilde alınabilmektedir.

Açık İbra, Zımni İbra ve Oydan Yoksunluk Hali

İbra, kanunda hem açık hem de örtülü şekilde ortaya çıkabilen bir kurum olarak düzenlenmiştir. Açık ibra, genel kurul gündemindeki “yönetim kurulunun ibrası” maddesinin görüşülmesi sırasında yapılan bağımsız bir oylama sonucunda verilen karardır. Genel kurul yönetim kurulu üyelerinin bir kısmını ibra edebileceği gibi tamamını da ibra edebilir.

Zımni ibra ise TTK m. 424’e göre bilançonun onaylanmasına bağlanan hukuki sonuçtur. TTK’ya göre bilançonun genel kurul tarafından onaylanması, aksi belirtilmediği sürece ilgili hesap dönemi bakımından ibra etkisi doğurur. Bunun sebebi, bilançonun yönetim kurulunun hesap verme yükümlülüğünün hukuki yansıması ve mali tabloların şirket faaliyetlerinin ağırlık merkezini oluşturmasıdır.

Ancak bilançonun onaylanmasının ibra sonucunu doğurabilmesi için bilançonun açıklık ve doğruluk ilkelerine uygun düzenlenmiş olması şarttır. Bilançoda bazı hususların kasıtlı olarak gizlenmesi, şirketin gerçek mali durumunun görünmesini engelleyen uygulamalar veya pay sahiplerinin bilgi alma hakkını ihlal eden eksiklikler söz konusu olduğunda zımni ibra koruma sağlamaz. Bu durumda, bilanço onaylansa dahi yönetim kurulu üyelerinin ibradan yararlandığı kabul edilemez.

İster örtülü ise açık olsun ibra kararı şirket esas sözleşmesinde daha ağır bir nisap öngörülememişse ibra kararı TTK m. 418’de belirtilen olağan nisaplarla alınır.

Bunun dışında özellikle belirtmek gerekir ki, yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler aynı zamanda şirkette pay sahibi iseler, bu kişiler genel kurul tarafından açık veya örtülü şekilde verilecek ibra kararında, paylarına ilişkin oy haklarını kullanamazlar (TTK m.436/2).

Yine oy kullanması yasak kişilerin ibra kararına dolaylı etkisi de olmamalıdır. Dolayısıyla örneğin, ibra edilecek bir yönetim kurulu üyesi tarafından hakim olunan bir tüzel kişi, ibraya ilişkin oylamada sahip olduğu paylar bakımından oy kullanamaz.

İbra Kararının Kapsamı

İbra kararı, yalnızca genel kurulun bilgisine sunulmuş veya pay sahiplerinin bilme imkânına sahip olduğu faaliyetler bakımından hüküm doğurur. Yönetim kurulunun ağır ihmal, hile veya kasıt içeren işlemleri pay sahiplerinin bilgisine sunulmamışsa, ibra kararı bu işlemler açısından herhangi bir hukuki koruma yaratmaz.

İbranın belirli bir hesap dönemine ilişkin olduğu unutulmamalıdır. Bir döneme ilişkin ibra kararı, başka dönemlere sirayet etmez; sonraki yıl ortaya çıkan hukuka aykırılık iddiaları ibra kapsamına girmez. Benzer şekilde, ibra yalnızca yönetim kurulunun görev ve yetki alanına giren konular için hüküm doğurur. Diğer organların veya üçüncü kişilerin fiilleri ibra kararının doğal kapsamına dahil değildir.

Oy Yasakları ve Kararın Meşruiyeti

Pay sahibi olan yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarına ilişkin oylamalara katılamamaları, ibra kurumunun en önemli güvencelerinden biridir. Bu düzenleme, kararın saf ve bağımsız pay sahibi iradesiyle alınmasını sağlar; menfaat çatışmasını önler ve ibra kararının kurumsal yönetim ilkelerine uygun biçimde oluştuğunu gösterir.

Bu nedenle, ibra kararının geçerliliği yalnızca oylamanın usulüne değil, aynı zamanda genel kurulun bilgilendirilmiş iradesine dayanmasına bağlıdır. Bilgi saklanmışsa, ibra kararı hem meşruiyet hem de hukukilik bakımından tartışmalı hâle gelir.

İbra Kararının Taraflar Bakımından Hukuki Sonuçları

İbra kararı şirket adına açılabilecek sorumluluk davalarını ortadan kaldırır. Şirket, ibra edilen işlemlerle ilgili olarak yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk talebinde bulunamaz. Pay sahiplerinin dolaylı zararları kapsamında şirket adına açacakları dava bakımından ise ibra kararına verdikleri oya göre farklılık söz konusu olacaktır.

İbra kararına olumlu oy veren veya ibra kararını bilerek pay iktisap eden pay sahipleri, şirket adına sorumluluk davası açamazlar. Bu sonuç doğaldır. Çünkü yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmeleri bakımından olumlu oy veren ortakların, ibra kararına rağmen sorumluluk davası açması, TMK m. 2’ye aykırı olur. Dolayısıyla özellikle ibra kararına oy kullanmaya yetkili bütün ortaklar olumlu oy vermişlerse, ibra kararı çok önemli bir etki gösterir ve hem şirket hem de ortaklar, dolaylı zararlar nedeniyle sorumluluk davası açma haklarını yitirirler. Buna karşılık ibra kararına olumsuz oy veren, toplantıya katılmayan veya çekimser kalan pay sahipleri dava açabilir; fakat bu dava hakkını ibra tarihinden itibaren sınırlı bir süre-  ibra tarihinden itibaren 6 (altı) ay  -  içinde kullanmak zorundadırlar (TTK m.558/2). Bu durumda TTK m. 560’daki zamanaşımı süreleri uygulanmayacaktır. 6 (altı) aylık süre hak düşürücüdür ve ibra tarihinden itibaren başlar. Bu süre, ibra kararına karşı muhalif pay sahiplerinin dava hakkının zaman bakımından sınırlandırıldığı özel bir sistem yaratır.

Şirket alacaklılarının doğrudan zararlarına ilişkin talepleri ibra ile ortadan kalkmaz. Ancak görüleceği üzere şirket adına ileri sürülebilecek dolaylı zarar talepleri bakımından ibra, sınırlayıcı etkiye sahiptir.

Zamanaşımı ve Geri Alınamazlık

TTK m. 560 ile sorumluk davalarda zamanaşımı bakımından temel bir hüküm ihdas edilmiştir.

Bu düzenleme ile yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu bakımından 3 (üç) farklı zamanaşımı öngörülmüştür. Buna göre, sorumlu olanlara karşı tazminat isteme hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren 2 (iki) yıl içinde zamanaşımına uğrar.

Düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, iki yıllık sürenin başlaması için davacının zarar ve sorumluyu birlikte öğrenmesi gerekir.

TTK’da 2 (iki) yıllık süre yanında, her durumda zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren 5 (beş) yıllık bir zamanaşımı süresi daha öngörmüştür.

Bunların dışında TTK m. 560’da başka bir zamanaşımı süresi de öngörülmüştür. Buna göre sorumluluğu gerektiren fiil, aynı zamanda bir cezayı da gerektiriyorsa ve bu fiil TCK’ya göre daha uzun bir zamanaşımına tabiyse, tazminat davası bakımından da bu zamanaşımı süresi uygulanır.

Zamanaşımı davalı yönetim kurulu üyeleri tarafından defi şeklinde ileri sürülebilir. Zamanaşımının durması ve kesilmesi bakımından TBK’nın genel hükümleri uygulanır. Zamanaşımı süresinin sözleşme ile değiştirilmesi olanağı da yoktur (TTK m. 6).

İbra kararının yeni bir genel kurul kararıyla geri alınması (kaldırılması) olanağı da yoktur (TTK m. 558/1). Bunun sebebi ibra kararının kurucu yenilik doğurucu nitelikte olmasıdır. İbra kararının geri alınamazlığı hukuki güvenliği sağlamaya yönelik bir ilkedir. İbra kararı, genel kurul tarafından sonradan değiştirilemez veya hükümsüz kılınamaz. Diğer yandan belirtmek gerekir ki, TTK m. 558/1’de TTK m. 445 düzenlemesi saklı tutulmuştur. TTK m. 445 iptal davasına ilişkindir. Dolayısıyla ibra bir genel kurul kararı olduğundan, açılacak bir iptal davasıyla genel kurulun ibra kararı iptal edilebilir. Bu kapsamda hile, ağır bilgi eksikliği, genel kurulun esaslı noktada yanıltılması gibi irade sakatlığı hâllerinde ibra kararının iptali mümkündür. Bu çerçevede ibra kararı, dürüstlük kuralına uygun olarak alınmışsa koruma sağlar; aksi hâlde karara bağlanan sonuçlar doğmaz.

Kurumsal Yönetim Perspektifi

İbra, kurumsal yönetim ilkeleri bakımından yalnızca teknik bir hukuki kurum değil; pay sahiplerinin şirket yönetimi üzerindeki değerlendirme ve denetim yetkisinin somutlaştığı bir süreçtir. Bilgi alma ve inceleme hakkının etkin kullanımı, ibra kararının meşruiyeti açısından belirleyici bir unsurdur.

Şirket yönetimlerinin ibra sürecini yalnızca hukuki bir zorunluluk olarak görmemesi; bilançonun doğruluğu, bağlı taraf işlemlerinin şeffaflığı, faaliyet raporlarının açıklığı ve çıkar çatışmalarının yönetimi gibi hususlarda pay sahiplerini tam olarak bilgilendirmesi gerekir. Bu yaklaşım ibra kurumunu hem hesap verebilirlik aracı hem de şirket içi güven mekanizması hâline getirir.

Sonuç

İbra kurumu, Türk anonim şirketler hukukunda yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu ortadan kaldıran veya daraltan istisnai bir mekanizma olmakla birlikte, uygulamada çoğu zaman hak ettiğinden daha “rutine” indirgenmiş bir karar olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa TTK’nın 408, 418, 424, 436, 553, 558, 560 ve 6. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, ibra kararının hem içerik hem usul hem de sonuçları bakımından sıkı bir hukuki rejime tabi olduğu görülmektedir. Genel kurul, yönetim ve temsil faaliyetlerine ilişkin ibraya karar verirken yalnızca şeklen değil, maddi anlamda da bilgilendirilmiş bir irade ortaya koymak zorundadır; aksi hâlde ibra kararı kurumsal yönetim ilkelerini güçlendiren değil, tartışmalı hâle getiren bir araca dönüşür.

Bu çerçevede, bilançonun onaylanmasının kural olarak ibra sonucunu doğurduğu; ancak bilançonun açıklık ve doğruluk ilkelerine aykırı düzenlendiği, şirketin gerçek mali durumunun gizlendiği veya pay sahiplerinin bilgi alma ve inceleme haklarının ihlal edildiği durumlarda zımni ibra etkisinden söz edilemeyeceği özellikle vurgulanmalıdır. Keza, hem açık hem örtülü ibra kararlarında TTK m. 436/2 uyarınca oydan yoksunluk hükümlerine uyulması, karara menfaat çatışmasından ari, bağımsız bir pay sahibi iradesi kazandırılması bakımından zorunludur. İbranın yalnızca genel kurulun bilgisine sunulan yahut bilme imkânına sahip olduğu işlemler ve ibraya konu faaliyet dönemi ile sınırlı olduğu; ağır ihmal, hile veya kasıt içeren ve saklanan işlemlerin ibra korumasından yararlanamayacağı da unutulmamalıdır.

Güncel Bilgilerden Haberdar Olun

Bilgi Havuzu & Haberler