
Yazarlar: Şirketler Hukuku Departmanı, Prof. Dr. Ali Paslı, Av. Mustafa Şahin
Giriş
Anonim şirketler, sermaye ve yönetim işlevlerinin birbirinden ayrıldığı, bu nedenle yönetimsel özerklik ile hukuki sorumluluk dengesinin en hassas biçimde gözetilmesi gereken tüzel kişiliklerdir. Yönetim kurulu, şirketin stratejik yönünü belirleyen, temsil yetkisini kullanan ve en önemlisi “yönetim sorumluluğunu” üstlenen organdır. Yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluğu, yalnızca bir tazminat mekanizması değil, aynı zamanda kurumsal yönetim ilkesinin somutlaşmış hâlidir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”)’nda bu sorumluluk, özen ve sadakat yükümlülüklerinin ihlali çerçevesinde düzenlenmiş olup hem şirket hem pay sahipleri hem de alacaklılar tarafından ileri sürülebilir niteliktedir (TTK m. 553 vd.).
TTK m. 553 uyarınca, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları; kanun veya esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, bundan doğan zararlardan müteselsilen sorumludurlar. Bu düzenleme, sorumluluğun kusura dayalı olduğunu açıkça göstermektedir.
Yönetim kurulu üyeleri ile anonim şirket arasındaki ilişki, öğretide farklı şekillerde nitelendirilmektedir. Bir görüşe göre bu ilişki vekâlet sözleşmesi benzeri bir bağ doğurur; dolayısıyla sorumluluk borca aykırılık esasına dayanır. Diğer bir görüşe göre ise, yönetim kurulu üyelerinin yükümlülükleri doğrudan kanundan kaynaklanır ve bu nedenle kanundan doğan sorumluluk söz konusudur.
Yargıtay içtihatlarında ağırlıklı olarak haksız fiil sorumluluğu esas alınmaktadır. Ancak Türk Borçlar Kanunu m. 114/2 hükmü, haksız fiil sorumluluğunun sözleşmeye dayalı sorumluluğu da kapsayabileceğini belirtmiş olduğundan, fiilen her iki temel birlikte değerlendirilir.
Yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluğunun doğabilmesi için dört temel unsurun birlikte gerçekleşmesi gerekir:
4.1. Hukuka Aykırılık
Yönetim kurulu üyeleri TTK m. 553’te yer alan “…kanundan veya esas sözleşmeden doğan yükümlülükler…” ni ihlal etmeleri halinde bundan kaynaklanan zararlardan sorumlu olacaklardır. Bu ihlal, açık bir yasa hükmüne aykırılık olabileceği gibi, basiretli bir yöneticiden beklenen özenin gösterilmemesi de olabilir (TTK m. 369). Yönetim kurulunun ihlal etmesi halinde sorumluluğunu gündeme getirecek yükümlülükler ve yasaklar TTK muhtelif maddelerinde hüküm altına alınmıştır (Örn: TTK m. 395/1, 395/2, 396/1/c1, 549, 552, 1524). Bununla birlikte, kanunda özel olarak belirtilmemiş olsa dahi, işin doğası gereği yönetim kurulunun uyması gereken yükümlülüklerin de söz konusu olduğunu belirtmek gerekir.
4.2. Zarar
Hukuki sorumluluktan kaynaklı bir tazminat talebinin doğması için meydana gelmiş ya da meydana gelmesi muhtemel bir zararın söz konusu olması gerekmektedir. Zarar, şirketin veya üçüncü kişilerin malvarlığında bir azalma ya da artıştan yoksun kalma biçiminde ortaya çıkabilir. Zararın varlığı, sorumluluğun doğum şartıdır; zarar yoksa sorumluluk da doğmaz.
4.2.1. Doğrudan Zarar
Şirket pay sahipleri ile alacaklıların; malvarlığının azalması yahut malvarlığına doğrudan pasif olarak etki etmemekle birlikte, beklenen kazancın elde edilememesi gerekçeleriyle uğradıkları doğrudan zararın tazmini için TTK m. 553/1’e dayanarak yönetim kurulu üyelerine dava açma hakları vardır. Pay sahipleri ve alacaklılar, açtıkları bu davada, tazminatın kendilerine verilmesini isteyecektir.
4.2.2.Dolaylı Zarar
Şirket nezdinde oluşan malvarlığı azalması şeklindeki doğrudan zarar, belirtildiği üzere pay sahipleri ve alacaklılar açısından dolaylı zarar teşkil eder. Pay sahipleri, dolaylı zararları sebebiyle açıkları davada tazminatın kendilerine değil, yalnızca şirkete verilmesini isteyebilecektir. Şirketin uğradığı doğrudan zarar sebebiyle dolaylı zarara uğrayan alacaklılar, ancak şirketin iflas etmiş olması koşuluyla tazminat iddiasında bulunabilir ve bu tazminatın da şirkete ödenmesini isteyebilirler (TTK m.556).
4.3. Nedensellik Bağı (İlliyet)
Zararın, yönetim kurulu üyesinin hukuka aykırı eylemiyle doğrudan bağlantılı olması gerekir. İlliyet bağı, kusurdan bağımsız olarak tespit edilir ve çoğu zaman uzman raporlarına dayanılarak belirlenir.
4.4. Kusur
Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunda aranan son şart, “kusurluluk”tur. Yönetim kurulu üyeleri, şirkete zarar veren işlem ve eylemlerinden ancak bunların kendi kusurlarından kaynaklandığı kanıtlandığı takdirde sorumlu tutulabilirler.
4.4.1. Farklılaştırılmış Teselsül İlkesi
Teselsül ya da müteselsil sorumluluk, birden fazla kişinin aynı borçtan dış ilişkide müştereken ve müteselsilen sorumlu olmasını ifade eder. Başka bir anlatımla, birden fazla borçlunun aynı zararın doğumuna birlikte neden olduğu ve bu zararın tazmininden tamamıyla sorumlu tutulduğu hukuki bir sorumluluk türüdür. Bu durumda alacaklı, borcun tamamını veya bir kısmını, dilediği sırayla borçlulardan herhangi birinden, birkaçından ya da hepsinden talep etme hakkına sahiptir. Borçlulardan birinin veya birkaçının borcu ödemesiyle, ödenen tutar oranında diğer borçlular da borçtan kurtulmuş sayılır.
Ancak TTK m. 557 ile getirilen farklılaştırılmış teselsül ilkesi, bu mutlak sistemden ayrılmıştır. Bu rejimde her yönetim kurulu üyesi, zararın meydana gelmesindeki kusur oranı ve katkısı ölçüsünde sorumlu tutulur. Farklılaştırılmış teselsül ilkesi ise, her üyenin dış ilişkide kendi kusurlu davranışından, diğer üyelerle birlikte sebep oldukları zararın oluşumundaki katkısı oranında sorumlu tutulmasını öngörmektedir. Müteselsil sorumlular, farklılaştırılmış teselsül sayesinde zararın yalnız kendilerine isnat edilen kısmından sorumlu olurlar ve dış ilişkide bireysel indirim sebeplerini ileri sürebilirler. Farklılaştırılmış teselsül rejiminde ise her bir üye yalnız kusuru oranında ilgili borçtan sorumlu olacağından üyelerin kusur oranları dış ilişkide dikkate alınacak ve mahkeme hüküm kurarken her bir üyeyi ilgili zarardan yalnız kusuru oranında sorumlu kılacaktır.
Şirketin doğrudan - pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının dolaylı - zararları için;
Pay Sahiplerinin veya Şirket Alacaklılarının doğrudan zararları için (TTK m.553/1);
Zamanaşımı süresi, zararın ve sorumlu kişinin öğrenilmesinden itibaren iki yıl, fiilin gerçekleşmesinden itibaren ise beş yıldır. Fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa, ceza zamanaşımı süresi uygulanır (TTK m. 560).
TTK m.553/2 kapsamında yönetim kurulu üyeleri kanundan veya esas sözleşmeden doğan görev veya yetkilerini kanuna dayanarak bir başkasına devrederse; devreden kişi yahut organlar, devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermedikleri ispat edilmedikçe, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu tutulamazlar.
Sonuç
Yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluğu, Türk anonim şirketler hukukunun hem hesap verebilirlik hem de şeffaflık ilkeleri bakımından kurumsal yönetim anlayışının merkezinde yer almaktadır. TTK m. 553 ve devamı hükümleriyle getirilen sistem, yönetim kurulu üyelerinin yalnızca şeklen değil, fiilen de görevlerini basiretli, özenli ve sadık biçimde yerine getirmelerini zorunlu kılarak, şirketin menfaatinin korunmasını hedeflemektedir.
Bu çerçevede, sorumluluğun doğumu için hukuka aykırılık, zarar, illiyet bağı ve kusur unsurlarının birlikte gerçekleşmesi aranmakta; ayrıca zarar türüne göre doğrudan ve dolaylı zarar ayrımı yapılmaktadır. Bu ayrım, kimin dava açabileceğini ve tazminatın kime ödeneceğini belirleyen en temel ayrımdır: doğrudan zarar halinde pay sahipleri veya alacaklılar kendi adlarına dava açabilirken; dolaylı zarar halinde dava hakkı kural olarak şirkete, - şirket adına talep etmek ve ödenmek kaydıyla – pay sahiplerine şirketin iflası durumunda ise alacaklılara tanınmıştır. Böylece TTK, şirket menfaatini merkeze alan ve ikincil menfaatleri bu çerçevede koruyan bütüncül bir sorumluluk modeli oluşturmuştur.
TTK m. 557’de benimsenen farklılaştırılmış teselsül ilkesi, modern sorumluluk hukukuna uygun biçimde, her yönetim kurulu üyesinin kendi kusuru oranında sorumlu tutulmasını öngörerek klasik mutlak teselsül anlayışından ayrılmıştır. Bu ilke, teselsülün tamamen ortadan kaldırıldığı değil, kusura göre nispi hâle getirildiği bir modeldir. Dolayısıyla sorumluluk hâlen müşterek bir nitelik taşır, ancak her bir üyenin payı kusur oranına göre sınırlandırılmıştır.
Diğer yandan, özen ve sadakat yükümlülükleri yalnızca bireysel etik davranış sınırlarını belirlememekte, aynı zamanda yönetim kurulu kararlarının hukuka uygunluğunun denetiminde ölçü işlevi görmektedir. Yönetim kurulu üyeleri, karar alma süreçlerinde objektif özen standardını gözetmek, çatışan menfaatlerden kaçınmak ve şirketin uzun vadeli çıkarlarını korumakla yükümlüdür.
Güncel Bilgilerden Haberdar Olun
Ekibimizin Akademiye Katkıları